BAŞKANSI SİSTEM -ABDULLAH YAMAN YAZDI
Teorik planda, hiçbir rejimi mükemmel ya da mutlak kötü olarak tanımlayamayız…Bazen en iyi sistem, liyakatsiz insanlar elinde berbat olabileceği gibi, bazen de en kötü rejim adil uygulayıcılar vesilesiyle ecelini uzatabilir…
Bizdeki başkanlık sistemi, her döneme hitap edecek konfeksiyonel ölçüler yerine, el’an başkan olacak insanın bedenine göre ölçeklendirilmiş terzilik mamulüne dönüştü... Eskide olduğu gibi, istikrarsızlığı çağrıştıran koalisyonlar döneminden kurtuluyorduk kurtulmasına ama tüm yetkiler bir adreste toplandı…
Türkiye gibi netameli bir coğrafyada yönetici olacaksın, bunca iç ve dış meseleyle uğraşacaksın; uyku, yeme içme, ibadet dinlenme vs gibi beşeri ihtiyaçlara zaman ayıracaksın, ondan sonra yediden yetmişe bütün meselelerin şikayet, analiz ve çözüm mercii olacaksın, mümkün mü?
Doğrusunu söylemek gerekirse hiçbir kulun takati yetmez…
Tabiat boşluk kaldırmaz… İhmal ettiğiniz her alan, kendi içinde çözümünü üretir…
Yetkilerin tek elde toplandığı hallerde lider adına hareket ettiğini söyleyen acenteler, distribütörler, bayiler türemeye başlar… Kendi heva ve hevesleri peşinde koşmayan; “Beyefendinin” buyruklarını aşağıya iletmekle görevli posta güvercinleri, her yanı kaplayıverir…
Beyefendinin buyruklarına maruz kalan bürokratların; ne beyefendiden teyit alacak cesareti ne de ona ulaşabilecek bir kanalı bulunmadığının rahatlığıyla hareket ederler…
Eskiden bürokratın zayıf bir ihtimal da olsa direnme ya da en azından duymazdan gelme gibi seçenekleri mevcuttu… En nihayetinde Vali ise merkeze alınır ama unvanı ve özlük hakları baki kalırdı… Keza müsteşar ya da genel müdürlük gitse de yüksek müşavirlik unvanıyla taltif edilir sıradan kulların arasına dönmezdi…
Gelinen aşamada bu uygulamaya da son verildi… Ankara’da yüksek maaşla boşta bekletilmek bir anomaliydi… Ama şimdi bambaşka bir gerçeklikle yüzleştik... Şöyle ki, eskiden olmayacak bir taleple karşılaşan bürokrat en fazla bir iki basamak aşağıya düşeceğini, neticede kol ve bacaklarının kırılmayacağının idrakiyle direnebilirdi…
Şimdiyse görevden alınan kişi mesleğinin başlangıcındaki ilk teknik unvanına geri dönmekte… Yani koskoca müsteşar bir anda kendini sahada çalışan sıradan bir mühendis olarak bulabilir… Makam mevki hırsının tavan yaptığı bu topraklarda bunun ölümden beter bir durum olduğunu belirtmeye gerek var mı bilemiyorum…
Artık en ufak bir hatada; mesleki uçuruma yuvarlanacak bürokratın risk alma katsayısı sıfıra inmiştir… Atamaya yetkili makamdan gelecek emir ve direktifler dışında en ufak bir inisiyatif ve sorumluluk alması söz konusu bile olmayacaktır... Vatandaştan gelen taleplereyse kısmi felç geçirmişçesine bigane kalacaktır…
Malum, iş üretirsen ya da herhangi bir icraata imza atarsan hata yaparsın… Hiçbir faaliyette bulunmasan sıfır hatayla makamı idame ettirirsin…
O halde akıllı idareci dediğin, aynı anda bir çok enstrümanı seslendirmek yerine, orkestra şefliğiyle yetinerek sahnede hoş bir seda bırakmayı tercih edendir… Etrafına liyakat sahibi yardımcılar toplayıp sorumlulukla beraber inisiyatif de devrederek rafine işlere daha fazla vakit ayırmasını bilendir…
Lakin bizim liderlerde akıl çoktur… Zekatını verseler bütün insanlığa yetecek zannederler… Bu yüzden takım oluştururken beyinden çok; kol, bacak, gövde olmaya talip olan insanlarla çalışmayı yeğlerler…
Marifet iltifata tabi olduğundan, aklıyla itibar kazanamayan kapıkulları, başka yönleriyle temayüz etmeye başlayınca da felaketin ayak sesleri duyulmaya başlanır…
Abdullah Yaman-Yargıtay Üyesi