Borcun ifası-alacağa bağlı fer'i hakların saklı tutulmasıyla ilgili emsal HGK kararı

22.4.2021 12:30:04

Hukuk Genel Kurulu         2016/400 E.  ,  2020/119 K.


MAHKEMESİ :İş Mahkemesi


1. Taraflar arasındaki “alacak ve manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Diyarbakır 2. İş Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davacı vekili ve davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 21. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:


I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili 04.11.2011 harç tarihli dava dilekçesinde; müvekkilinin Bağ-Kur kapsamında emekli iken Kurumun 15.02.2005 tarihli işlemi ile yaşlılık aylığının iptal edilerek ödenen aylıkların ve sağlık yardımlarının borç kaydedildiğini, Diyarbakır 1. İş Mahkemesinin 2005/231 E. sayılı dosyası ile Kurum işleminin iptaline karar verildiğini ve bu kararın Yargıtay 21. Hukuk Dairesi tarafından onanarak kesinleştiğini, kararın kesinleşmesi üzerine Kuruma başvurularak hak kazanıldığı hâlde ödenmeyen aylıkların iadesinin istendiğini, Kurum tarafından 32.245,13TL ödeme yapıldığını, ancak miktarın eksik hesaplandığını, bu nedenle fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 100,00TL aylık miktarı, ayrıca Kurum tarafından 2005 yılından itibaren iptal edilen aylıkların ödemesi yapılırken yasal faiziyle ödenmesi gerekli iken faizsiz şekilde ödeme yapıldığını, geçmişte ödenmeyen her bir aylık yönünden faizsiz ödeme yapıldığı için şimdilik 10.300,00TL faiz alacağı, 79 ay boyunca aylık alamayan müvekkilinin manevi olarak da zarar gördüğünü ileri sürerek 15.000,00TL manevi tazminat talep etmiş ve 29.04.2013 tarihli ıslah dilekçesi ile eksik ödenen aylıklar yönünden talebini 6.839,69TL, faiz alacağı yönünden talebini 10.353,13TL olarak ıslah etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekili 21.12.2011 tarihli cevap dilekçesinde; davacının Diyarbakır 1. İş Mahkemesinin 2005/231 E., 2010/890 K. sayılı dosyasında Kurum işleminin iptalini talep ettiği ve ilgili kararın kesinleşmesi neticesinde, davacıya 32.245,13TL ödeme yapıldığını, davacının ödemeyi ihtirazı kayıt ileri sürmeden kabul ettiği ve ödenen miktarda yanlışlık bulunmadığını, borcun sona ermesi ile ferilerinin de sona ereceğini ve faizin de ferî bir borç sayılması gerektiğini, ayrıca talep edilen manevi tazminat açısından ise şartların oluşmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesinin Kararı:

6. Diyarbakır 2. İş Mahkemesinin 16.09.2013 tarihli ve 2011/1191 E., 2013/600 K. sayılı kararı ile; davacı tarafından açılan dava neticesinde davacıya bağlanan yaşlılık aylığının iptal edilmesine ve ödenen aylıklar ile sağlık harcamalarının iadesine dair 15.02.2005 tarihli Kurum işleminin iptal edildiği ve ilgili kararın kesinleşmesi üzerine Kurum tarafından davacıya ödeme yapıldığı, yapılan ödemenin birikmiş aylıklar tutarından ibaret olduğu, işlemiş faiz ve masrafların ödenmediği, davacının maaş hesabına birikmiş aylıkların aktarılmasının ardından ihtirazi kayıt konulmadan paranın alınmasının faiz ve masrafları talep etme hakkını düşürmeyeceği, davacıya birikmiş aylıkları için yapılan ödemenin 6.839,69TL eksik olduğu, ödenmeyen aylıkları için ödenmesi gereken faiz miktarının ise 10.353,13TL olduğu, manevi tazminat talebi yönünden ise şartlarının oluşmadığı gerekçesiyle "Davanın kısmen kabulü ile, 6.839,69 TL tutarında eksik ödenen aylıkların dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsil edilerek davacıya ödenmesine, 10.353,13TL işlemiş faiz alacağının davalıdan tahsil edilerek davacıya ödenmesine, davacının manevi tazminat talebinin reddine" karar verilmiştir.

Özel Dairenin Bozma Kararı:

7. Diyarbakır 2. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili ve davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay 21. Hukuk Dairesince 22.01.2015 tarihli, 2014/427 E., 2015/968 K. sayılı kararı ile; "1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre davacının temyiz itirazlarının reddine,

2- Davalı Kurumun temyizi yönünden yapılan incelemede;

Davacı, yaşlılık aylığını iptal eden Kurum işleminin iptali sonucu kendisine ödenen eksik ödenen aylıkların ve her bir aylığın yasal faizinin tahsilini ve manevi tazminat talep etmiştir.

Mahkemece; alınan bilirkişi raporu doğrultusunda dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte 6.839,69TL yaşlılık aylığı ile 10.353,13TL faiz alacağının davalıdan alınıp davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir.

Dosyadaki kayıt ve belgelerden; davalı Kurum tarafından davacının emekli aylığının 15.02.2005 tarihinde iptal edildiği, Diyarbakır 2. İş Mahkemesinin 18.07.2011 tarihinde kesinleşen kararı ile bu işlemin iptal edildiği, bunun üzerine davacıya emekli aylığının iptal edildiği tarih olan 27.02.2005 ile 27.09.2011 tarihleri arasındaki aylıklara ilişkin toplam 32.245,13TL'nin geri ödendiği anlaşılmaktadır.

Borçlar Kanunu'nun 113/2. maddesi hükmüne göre; evvelce işleyen faizleri talep hakkının saklı tutulduğu (ihtirazi kayıt) ve saklı tutulduğunun hâl ve koşullardan çıkartılması kaydıyla, ödenmemiş faizlerin istenebilme hakkı ortadan kalkmamakta, asıl borç ifa veya sair bir surette son bulmuş olsa bile borcun ferisi olan faiz varlığını sürdürmekte ve alacaklı bunları talep edebilme hakkını yitirmemektedir.

İhtirazi kayıt, alacaklının borçluya yönelttiği bir irade bildirimi ile yapılır. Bu bildirim ifadan önce ifa sırasında ya da en geç ifanın ardından derhal yapılmalıdır. İhtirazi kayıt ileri sürülmezse, ilişkin olduğu hakkın düşmüş sayılması, o haktan zımni olarak vazgeçilmiş olması esasına dayanır. İşlemiş faizlerin talep hakkının saklı tutulmasına ilişkin beyanla ilgili olarak, yasada bir şekil öngörülmemiştir.

Asıl borç son bulduğu hâlde alacaklı bu hakkını saklı tuttuğunu veya durum koşullardan bunun anlaşılması gerektiğini kanıtladığı takdirde işlemiş faizlerle ilgili hakkı son bulmayacaktır.

Somut olayda ise; mahkemece faiz talebinin bulunup bulunmadığına yönelik olarak araştırma yapılmadığı gibi davacıya yapılan ödemenin zaman ve miktarı konusunda da bir araştırma yapılmadığı anlaşılmaktadır.

Mahkemece yapılacak iş; davalı kurumdan davacıya yapılan ödemenin tarih ve miktarını içerir tüm belgeleri getirtmek, davacıdan davalı kurumdan ödenmeyen aylıkların faizi ile birlikte iadesine ilişkin bir talepte bulunup bulunmadığını sormak, varsa delillerini bildirmesini istemek ve bildirilen delilleri toplamak, bunun yanı sıra; davacıya yapılan ödemenin Banka aracılığıyla yapıldığının anlaşılması hâlinde ödemenin yapıldığı Banka şubesinden, ödemeye ilişkin tüm belgelerin gönderilmesini isteyerek, davacının ihtirazi kayıt ileri sürüp sürmediğini, faize dair hakkını saklı tutup tutmadığını araştırıp toplanan delilleri Borçlar Kanunu'nu 113. maddesi kapsamında değerlendirerek varılacak sonuca göre hüküm kurmaktan ibarettir.

Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O hâlde davalı Kurumun bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır." gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. Diyarbakır 2. İş Mahkemesinin 04.06.2015 tarihli ve 2015/247 E., 2015/384 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekili tarafından temyiz edilmiştir.


II. UYUŞMAZLIK:

11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olay bakımından Kurum işleminin iptali neticesinde davacıya ödemesi yapılan aylıklar yönünden faiz talep edilebilmesi için faiz hakkını saklı tutmasının davacıdan beklenip beklenmeyeceği ve bu kapsamda mahkemece araştırma yapılmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.


III. GEREKÇE

12. Bir borç ilişkisi, asıl hakla birlikte bazı ferî hakları da içerir. Borç ilişkisinin içerdiği asıl hak, alacak hakkı; ferî haklar ise, cezai şart, faiz, kefalet, rehin, hapis hakkı gibi haklardır.

13. Ferî haklar, borç ilişkisinin içerdiği alacak hakkının bir kısmı, bir parçası değildir. Asıl borca bağlı, asıl borç mevcut ve geçerli olduğu sürece geçerli olup, asıl alacak ile birlikte doğar; varlığını sürdürür, onunla birlikte sona ererler.

14. Borcu sona erdiren en önemli neden, tarafların kendilerine yüklenen edimleri ifa etmeleridir. Genel olarak ifa, borçlanılmış edimin yerine getirilmesi suretiyle alacaklının tatmin edilerek borcun sona erdirilmesidir. Kural, asıl borç sona erdiğinde, bu borca bağlı ferî borçların da sona ereceğidir. Bu sonuç, ek bir işleme gerek olmaksızın kendiliğinden gerçekleşir.

15. Ne var ki, asıl borç sona erdiğinde yan borçların sona ereceğine ilişkin kural, her zaman ve her hukuksal ilişki için geçerli değildir. Bununla ilgili ayrık durumlar 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun(BK) 113. maddesinde ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun(TBK) 131. maddesinde gösterilmiş, kıymetli evrak, taşınmaz rehni ve konkordato bu kuralın dışına taşınmıştır.

16. Ayrıca, evvelce işleyen faizleri talep hakkının saklı tutulması (ihtirazi kayıt) veya saklı tutulduğunun hâl ve koşullardan çıkartılması kaydıyla, ödenmemiş faizlerin istenebilme hakkı ortadan kalkmamakta, asıl borç ifa veya sair bir suretle son bulmuş olsa bile, borcun ferisi olan faiz varlığını sürdürmekte ve alacaklı bunları talep edebilme hakkını yitirmemektedir.

17. İhtirazi kayıt; “muayyen haklarını kullanmak hususunda serbestisini muhafaza etmek isteyen tarafın bu husustaki vaki beyanı” olarak tanımlanabilir. İhtirazi kayıt ileri sürme hakkı, yenilik doğurucu nitelikte olup, bir hukuksal durumu ortaya çıkarmak, var olan hukuksal durumu değiştirmek veya ortadan kaldırmak için kullanılır. Bu haklar, nitelikleri gereği, sonuçlarını kendiliğinden meydana getirirler. İhtirazi kayıt ileri sürmeye yönelik hak, başka bir hakkı koruyucu nitelikte olup, koruduğu hak, asıl alacağa bağlı olan ve henüz ifa edilmeyen yan edimlere ilişkin haklardır.

18. İhtirazi kayıt ileri sürme hakkının kullanılmaması ile alacaklının korunan bu haklarını talep etmesi engellenmiş olur. Bu engellenme itiraz niteliğinde bulunmaktadır. Alacaklının, bu hakkını kullanmakla korumak istediği hakları korunmuş olmakta, bu irade kullanılmaz ise, korunmak istenen (ferî nitelikte) hak düşmektedir.

19. Bu ön koşul, ifanın kabulü sırasında ya da en geç ifanın ardından hemen kullanılmalıdır. Alacaklının, borcun ifası sırasında veya en geç ifanın arkasından derhal, ifanın tam olarak yapılmadığına ilişkin çekinceye dair iradesini, borçlu tarafa bildirmemesi, alacaklının borçlu tarafından yapılmayan ifaların yapılmasına ilişkin talebinden zımnen feragat ettiği anlamını taşımaktadır. Alacaklının ihtirazi kayıt ileri sürmemesi, karşı tarafın ifasını ve ifaya ilişkin davranışı ile ortaya koyduğu iradesini kabul ettiği anlamına gelecektir. Hareketsizlik hiçbir zaman ihtirazi kayıt ileri sürüldüğünü göstermez ve bu yolda bir karine oluşturmaz.

20. BK 113. maddede (TBK 131. madde) ayrıca; “...veya hal icabından neşet eylemiş olmadıkça bu faizler talep olunamaz...” ifadesi yer almaktadır. Buna göre, alacaklı açıkça ihtirazi kayıt hakkını ileri sürmese bile, yaptığı eylem ve işlemlerden bu hakkını kullanmak istediği sonucu çıkarılabiliyorsa, bu hakkın kullanıldığının kabulü gerekecektir. “hâl icabı” kavramı değerlendirilirken kuşkusuz, somut olayın özellik ve gerekleri dikkate alınmalıdır.

21. Burada önemli yön, alacaklının hangi eylem ve işlemlerinin, bu hakkı kullanmak istediği şeklinde yorumlanması gerektiğidir. İfade edilmek istenen husus, somut olayın niteliğinin, para borcunun son bulmasına karşılık, işlemiş faiz borcunun devamını gerektirmesidir. Alacaklının, asıl borç konusu para alacağını tahsil ederken, işlemiş faizleri talep hakkını saklı tuttuğunu beyan etmediği veya bu durum “hâl ve koşullardan çıkartılmadığı” takdirde ise, yukarıda belirtilen yasal ilke uyarınca, asıl borç son bulmakla, faiz alacağı da son bulacaktır.

22. Yargılama hukukunun genel bir kuralı olarak, belli bir hukuk kuralına dayanarak hak elde etmek isteyen taraf, bu kuralın uygulanabilmesi için gerekli koşulların varlığını ispat etmekle yükümlüdür. Davacı (alacaklı), ihtirazi kayıt ileri sürdüğünü ya da durumun gereğinden bu hakkını kullandığının anlaşılması gerektiğini ispat etmekle yükümlüdür.

23. Somut olayda; davacının yaşlılık aylığını iptal eden Kurum işleminin yargı kararıyla iptali sonrasında, yaşlılık aylığı tekrar bağlanarak, biriken aylıkların davacıya ödenmesine karar verildiği, ödemeye ilişkin (aylık bağlama) kararına ekli belgede, toplu ödemeye ilişkin dökümün aylar itibariyle gösterildiği, bu belgede faize yer verilmediği, gösterilen tutarın bankadan tahsilinden bir süre sonra eldeki bu davanın açıldığı, gerek Kurum işleminin iptaline ilişkin davada, gerekse yaşlılık aylığının tekrar bağlanması aşamasında ve ödeme sırasında faiz alacağına ilişkin bir çekince ileri sürülmediği gibi, “hâl icabı” faiz hakkının saklı tutulduğuna ilişkin herhangi bir eylem ya da işlemin varlığı da kanıtlanabilmiş değildir.

24. Borç ilişkisinin sosyal güvenlik hukukuna dayalı olması, borçların ferilerinin son bulması yönünden düzenleyici nitelikte hüküm öngören BK'nun 113. ve TBK'nun 131. maddelerinde belirtilen ana kuralın ve maddede sınırlı olarak belirtilen düzenlemelerin dışına çıkılması sonucunu doğurmamaktadır. Asıl borcun son bulması nedeniyle ferilerinin de son bulduğunun mahkemece resen göz önünde tutulması gerekir.

25. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, yaşlılık aylığı Kurum tarafından iptal edilen sigortalının açtığı dava neticesinde mahkeme kararı ile Kurum işleminin haksız olduğuna karar verilmesinden sonra Kurumun zamanında ödemediği aylıkları ödeme aşamasında faiz ile birlikte ödeme yapması gerektiği, sigortalının faiz hakkını saklı tutmasının sosyal devlet ilkesi ile bağdaşmayacağı ayrıca eldeki davanın da makul süre içinde açılıp hâlin icabına uyduğu, bu nedenle mahkemenin direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

26. Hâl böyle olunca, yerel mahkemece verilen direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulması gerekir.


IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 11.02.2020 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.






KARŞI OY


1. İlk derece mahkemesi ile Özel Daire arasındaki temel uyuşmazlık “mahkeme kararı ile emekli aylıklarının kesilmesine ilişkin kurum işleminin iptali üzerine, davacıya ödemesi yapılan aylıklar yönünden faiz talep edilebilmesi için faiz hakkını saklı tutmasının davacıdan beklenip beklenmeyeceği ve bu kapsamda mahkemece araştırma yapılmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

2. Mahkemece davacı sigortalının emekli aylıklarının eksik ödendiği ve ayrıca yasal faizinin de ödenmediği gerekçesi ile açtığı davada eksik ödeme ile birlikte ödenen aylıkların yasal faizinin de tahsiline karar verilmiştir.

3. İlk derece mahkemesinin bu kararının taraf vekillerinin temyizi üzerine Özel Dairece “Kurumdan davacıya yapılan ödemenin tarih ve miktarını içeren tüm belgelerin getirilip, davacıdan davalı Kurumdan ödenmeyen aylıkların faizi ile birlikte iadesine ilişkin bir talepte bulunup bulunmadığının sorulması ve varsa delillerini bildirmesinin istenilmesi, davacıya yapılan ödemenin banka aracılığıyla yapıldığının anlaşılması hâlinde ödemenin yapıldığı banka şubesinden, ödemeye ilişkin tüm belgelerin gönderilmesini istenilmesi ve davacının ihtirazi kayıt ileri sürüp sürmediğinin, faize dair hakkını saklı tutup tutmadığının araştırılıp, toplanan deliller Borçlar Kanunu'nun 113. maddesi kapsamında değerlendirerek sonuca göre karar verilmesi gerektiği” gerekçesi ile bozulmuştur.

4. Mahkemece, bozma üzerine yapılan yargılama sonunda; “davacı tarafından açılan dava neticesinde davacıya bağlanan yaşlılık aylığının iptal edilmesine ve ödenen aylıklar ile sağlık harcamalarının iadesine dair 15.02.2005 tarihli Kurum işleminin iptal edildiği ve ilgili kararın kesinleşmesi üzerine Kurum tarafından davacıya ödeme yapıldığı, yapılan ödemenin birikmiş aylıklar tutarından ibaret olduğu, işlemiş faiz ve masrafların ödenmediği, davacının maaş hesabına birikmiş aylıkların aktarılmasının ardından, ihtirazi kayıt konulmadan paranın alınmasının faiz ve masrafları talep etme hakkını düşürmeyeceği, davacıya birikmiş aylıkları için yapılan ödemenin 6.839,69TL eksik olduğu, emsal kararlarda faize karar verildiği ve onandığı” gerekçesi ile direnme kararı verilmiştir.

5. Direnme kararının temyizi üzerine çoğunluk görüşü ile Özel Daire bozma gerekçesi benimsenerek, ihtirazı kayıt yönünden araştırma yapılması için karar bozulmuştur.

6. Çoğunluk görüşüne aşağıdaki açıklamalar ve özelikle davalının kurum olması, kurum işleminin mahkeme kararı ile iptal edilmesi, asıl alacağın eksik ödendiğinin tespit edilmesi ve halin icabı nedeni ile faizin talep edilebileceği nedeni ile katılınmamıştır.

6.1. Dava tarihinde yürürlükte olan 818 sayılı sayılı BK.’un 113/2 maddesi uyarınca “Evvelce işleyen faizleri talep hakkının mahfuz bulunduğu beyan edilmiş veya hal icabından neşet eylemiş olmadıkça bu faizler talep olunamaz”. Yargılama sırasında yürürlüğe giren 6098 sayılı TBK. aynı hükme 131/2 maddesinde yer vermiş ve “İslemiş faizin ve ceza koşulunun ifasını isteme hakkı sözleşmeyle veya ifa anına kadar yapılacak bir bildirimle saklı tutulmuş ise ya da durum ve koşullardan saklı tutulduğu anlaşılmaktaysa, bu faizler ve ceza koşulu istenebilir” denimiştir.

6.2. Faiz, “alacaklının nakdinden bir süre için yoksun kalması nedeni ile, nakdin kullanılması olanağını borçluya bırakması karşılığında elde ettiği, miktarı kanun ya da hukuki işlem ile belirlenmiş, para borçları açısından özel olarak düzenlenen, tahsil için zararın ve kusurun varlığı şart olmayan bir tür tazminat, bir medeni semere” olarak tanımlanmaktadır. Bu tanım, faizin genel tanımı olup, faizin türlerine göre eklemeler yapılarak değişmesi kaçınılmazdır (Bkz.Doç.Dr.M.Helvacı, Borçlar ve Ticaret Kanunu Bakımından Para Borçlarında Faiz Kavramı).

6.3. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 01.03.2006 tarihli ve 2005/10–755 Esas, 2006/32 Karar sayılı ilamında ayrıntıları açıklandığı üzere; bir borç ilişkisi, asıl hakla birlikte bazı fer’i hakları da içerir. Borç ilişkisinin içerdiği asıl hak, alacak hakkı; fer’i haklar ise, cezai şart, faiz, kefalet, rehin, hapis hakkı gibi haklardır.Borcu sona erdiren en önemli neden, tarafların kendilerine yüklenen edimleri ifa etmeleridir. Genel olarak ifa, borçlanılmış edimin yerine getirilmesi suretiyle alacaklının tatmin edilerek borcun sona erdirilmesidir. Kural, asıl borç sona erdiğinde, bu borca bağlı fer’i borçların da sona ereceğidir. Bu sonuç, ek bir işleme gerek olmaksızın kendiliğinden gerçekleşir.Ancak evvelce işleyen faizleri talep hakkının saklı tutulması (ihtirazi kayıt) veya saklı tutulduğunun hal ve koşullardan çıkartılması kaydıyla, ödenmemiş faizlerin istenebilme hakkı ortadan kalkmamakta, asıl borç ifa veya sair bir suretle son bulmuş olsa bile, borcun fer’isi olan faiz varlığını sürdürmekte ve alacaklı bunları talep edebilme hakkını yitirmemektedir.

Fer’i haklar, borç ilişkisinin içerdiği alacak hakkının bir kısmı, bir parçası değildir. Asıl borca bağlı, asıl borç mevcut ve geçerli olduğu sürece geçerli olup, asıl alacak ile birlikte doğar, varlığını sürdürür, onunla birlikte sona ererler.

Borcu sona erdiren en önemli neden, tarafların kendilerine yüklenen edimleri ifa etmeleridir. Genel olarak ifa, borçlanılmış edimin yerine getirilmesi suretiyle alacaklının tatmin edilerek borcun sona erdirilmesidir. Kural, asıl borç sona erdiğinde, bu borca bağlı fer’i borçların da sona ereceğidir. Bu sonuç, ek bir işleme gerek olmaksızın kendiliğinden gerçekleşir.

Ne var ki, asıl borcun sona erişinde yan borçların da sona ereceğine ilişkin kural, her zaman ve her hukuksal ilişki için geçerli değildir. Bununla ilgili ayrık durumlar 818 sayılı yasanın 113. maddesinde gösterilmiş, kıymetli evrak, taşınmaz rehni ve konkordato bu kuralın dışında tutulmuştur (6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun 131 maddesinde de benzer şekilde düzenlenmiştir.)

Ayrıca, evvelce işleyen faizleri talep hakkının saklı tutulması (ihtirazi kayıt) veya saklı tutulduğunun hâl ve koşullardan çıkartılması kaydıyla, ödenmemiş faizlerin istenebilme hakkı ortadan kalkmamakta, asıl borç ifa veya sair bir suretle son bulmuş olsa bile, borcun fer’isi olan faiz varlığını sürdürmekte ve alacaklı bunları talep edebilme hakkını yitirmemektedir.

İhtirazi kayıt; “muayyen haklarını kullanmak hususunda serbestisini muhafaza etmek isteyen tarafın bu husustaki vaki beyanı” olarak tanımlanabilir. İhtirazi kayıt ileri sürme hakkı, yenilik doğurucu nitelikte olup, bir hukuksal durumu ortaya çıkarmak, var olan hukuksal durumu değiştirmek veya ortadan kaldırmak için kullanılır. Bu haklar, nitelikleri gereği, sonuçlarını kendiliğinden meydana getirirler. İhtirazi kayıt ileri sürmeye yönelik hak, başka bir hakkı koruyucu nitelikte olup, koruduğu hak, asıl alacağa bağlı olan ve henüz ifa edilmeyen yan edimlere ilişkin haklardır.

İhtirazi kayıt ileri sürme hakkının kullanılmaması ile, alacaklının korunan bu haklarını talep etmesi engellenmiş olur. Bu engellenme itiraz niteliğinde bulunmaktadır. Alacaklının, bu hakkını kullanmakla korumak istediği hakları korunmuş olmakta, bu irade kullanılmaz ise, korunmak istenen (fer’i nitelikte) hak düşmektedir.

Bu önkoşul, ifanın kabulü sırasında ya da en geç ifanın ardından hemen kullanılmalıdır. Alacaklının, borcun ifası sırasında veya en geç ifanın arkasından derhal, ifanın tam olarak yapılmadığına ilişkin çekinceye dair iradesini, borçlu tarafa bildirmemesi, alacaklının borçlu tarafından yapılmayan ifaların yapılmasına ilişkin talebinden zımnen feragat ettiği anlamını taşımaktadır. Alacaklının ihtirazi kayıt ileri sürmemesi, karşı tarafın ifasını ve ifaya ilişkin davranışı ile ortaya koyduğu iradesini kabul ettiği anlamına gelecektir. Hareketsizlik hiçbir zaman ihtirazi kayıt ileri sürüldüğünü göstermez ve bu yolda bir karine oluşturmaz.

818 sayılı Borçlar Kanunu 113. maddesinde ayrıca; ... “veya hal icabından neşet eylemiş olmadıkça bu faizler talep olunamaz...” ifadesi yer almaktadır (6098 sayılı Borçlar Kanunu 131/2. maddesinde de; “İşlemiş faizin ve ceza koşulunun ifasını isteme hakkı sözleşmeyle veya ifa anına kadar yapılacak bir bildirimle saklı tutulmuş ise ya da durum ve koşullardan saklı tutulduğu anlaşılmaktaysa, bu faizler ve ceza koşulu istenebilir” şeklinde düzenleme mevcuttur). Buna göre, alacaklı açıkça ihtirazi kayıt hakkını ileri sürmese bile, yaptığı eylem ve işlemlerden bu hakkını kullanmak istediği sonucu çıkarılabiliyorsa, bu hakkın kullanıldığının kabulü gerekecektir. “Hâl icabı” kavramı değerlendirilirken kuşkusuz, somut olayın özellik ve gerekleri dikkate alınmalıdır. Burada önemli yön, alacaklının hangi eylem ve işlemlerinin, bu hakkı kullanmak istediği şeklinde yorumlanması gerektiğidir.

Belirtmek gerekir ki asıl alacak tamamen ödenmediği sürece, alacaklı faiz hakkı ihtirazı kayıt koymaksızın talep edebilir. Diğer taraftan, davacının asıl alacağın varlığının tartışmalı olması üzerine yargı kararı ile bu alacağı tespit etme iradesini ortaya koyması da ihtirazı kayıt anlamına geldiği gibi bu aynı zamanda bir durum ve koşuldur.

6.4. Diğer taraftan davalı bir devlet kurumu olup, sigortalı adına sosyal güvenlik ile ilgili koruma tedbirlerini alan birimdir. Avrupa İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi Birinci Dairesi de, 9 Mart 2006 gun ve 100162/02 sayılı Eko-Elda Avee/Yunanistan kararında(Karar icin bkz. Turgut Candan, “İnsan Hakları Mahkemesi’nin Eko-Elda Avee /Yunanistan Kararı” Danıştay Dergisi, S.114, 2007, s.1-8), vergi olarak haksız tahsil edilen ve beş yıl beş ay sonra geri verilen meblağdan yararlanma hakkından uzunca sure mahrum kalınmasının, ilgilinin mali durumunda önemli ve kesin zararlara neden olduğunu; bu durumun da, 1 Nolu Protokolün 1'inci maddesini ihlal ettiğini kabul etmiştir. Görüldüğü üzere; gerek İç Hukukta, gerekse Uluslararası Hukukta, faizin hukuki nitelemesi; amacı, paranın sahibinden başkası tarafından kullanılmasının sahibine vermiş olduğu zararın giderilmesi olan, "tazminat" tır. İç hukukta, idarenin hukuka aykırı faaliyetleri dolayısıyla idare edilenlerin uğradığı benzer zararların tazmini; Adli Rejimi kabul eden ülkelerde, özel hukuk kurallarına; İdari Rejimi kabul eden ülkelerde ise, İdare Hukukunun idari yargı yerlerince geliştirilen idarenin sorumluluğuna ilişkin ilkelerine dayanılarak sağlanır…Esasen; hukuk devletlerinde, açıklanan nitelikteki zararların faiz ya da başka bir ad altında ödenecek tazminatla karşılanabilmesi için, acık yasa hükmü aranması da düşünülemez. Aksine anlayış; Devletin ve ona bağlı idarenin eylem ve işlemlerinden doğan her turlu zararın tazmini için de, acık yasahükmü aranması sonucuna götürür ki; böyle bir anlayış, İc Hukukumuzda, Anayasanın l25'inci maddesinin son fıkrasında yer alan, "İdare, kendi eylem ve işlemlerindendoğan zararı ödemekleyükümlüdür." amir hükmü ile bağdaştırılamaz (Danıştay 7. HD. 24.02.2005 gün ve 2001/1208 E, 2005/239 K.).

7. Somut uyuşmazlıkta davacı sigortalının emekli aylıkları kurum tarafından yapılan işlem ile kesilmiştir. Davacı işlemin iptali için dava açmış ve kurumun işlemi iptal edilmiştir. İptal üzerine kurum kesilen aylıkları yargı kararı ile ödemek zorunda kalmıştır. Davalı kurum iadesine hükmedilen yaşlılık aylıklarının tamamını eksik ödediği gibi faizi ile birlikte davacı zararını karşılamak zorundadır. Davalı kamu kurumu, dava açılmasına neden olduğuna göre eylem ve işlemlerinden doğan her türlü zararı, ki buna faizde dâhil karşılamak zorundadır. Yerel mahkemenin direnme kararının onanması gerektiği görüşünde olduğumuzdan, sayın çoğunluğun görüşüne katılınmamıştır.