Delil listesinde bulunmayan belgenin bizzat düzenleyen avukat tarafından daha sonra sunulması

1.5.2021 20:35:57

14. Hukuk Dairesi         2020/122 E.  ,  2020/1640 K.


14. Hukuk Dairesi

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi


Taraflar arasındaki inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil davası sonucunda mahkemece verilen hükmün Dairemizce bozulması üzerine, yerel mahkemece verilen direnme kararına ilişkin dava dosyası, 02/12/2016 tarihinde yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunla 6100 sayılı Hukuk Muhakemesi Kanununa eklenen Geçici 4. maddenin ikinci fıkrası uyarınca Dairemize gönderilmiş olmakla, dosya incelendi, gereği düşünüldü.

K A R A R

Davacı, 825 ada 2 parsel sayılı taşınmazdaki 2 numaralı bağımsız bölümü davalı kızına muvazaalı şekilde devrettiğini ileri sürerek tapunun iptaliyle adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı cevap dilekçesinde davaya konu taşınmazı, annesinin devretmediğini, kardeşleri ve kendisinin ortak evlerinin satışından elde edilen parayla üçüncü kişiden satın alındığını, kardeşlerinin de rızasıyla evin kendi üzerine tescil edildiğini, evin davacıyla bir ilgisinin bulunmadığını, davacı annesinin son zamanlarda asılsız iddialarda bulunduğunu, davanın reddini savunmuştur.

İlk derece mahkemesince dava kanıtlanamadığından reddine karar verilmiştir.

Davacı vekilince, davalının taşınmazı inanç sözleşmesi kapsamında edindiği, yazılı sözleşmenin aynı evde oturan davalı tarafından saklanması nedeniyle mahkemeye sunulamadığı nedenleriyle istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Davacı vekili istinaf dilekçesine davacı ve davalının imzalarını içeren 03.02.2016 tarihli "Taahütname" başlıklı belgeyi eklemiş, mücbir sebepten ötürü daha önce ibraz edemediklerini bildirmiştir.

... Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesince, tarafların yargılama sırasında ileri sürmedikleri, dayanmadıkları bir delile, istinaf kanun yoluna başvururken dayanamayacakları, açıkca yemin deliline de dayanmadıkları, davanın tanıkla ispatının mümkün olmasına rağmen tanık deliline dayanılması, daha sonra vazgeçilmiş olması da dikkate alınarak, dava konusu bağımsız bölümün davacının maddi katkısıyla inanılan kişi olarak davalı adına alındığı hususunun kanıtlanamadığı gerekçesiyle istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

Davacı vekilinin temyizi üzerine, Dairemizin 06.02.2019 tarihli, 2018/1342 Esas, 2019/926 Karar sayılı ilamıyla Bölge Adliye Mahkemesi kararının kaldırılmasına, ilk derece mahkeme kararının bozulmasına, dosyanın ilk derece mahkemesine, karardan bir örneğin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.

İlk derece mahkemesince, Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 2018/1342 Esas, 2019/926 Karar numaralı bozma ilamına uyulmamasına, kararda direnilmesine, daha önce verildiği gibi davanın reddine karar verilmiştir.

Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.

Direnme kararı incelenmek üzere, Hukuk Genel Kuruluna gönderilmiş ise de 24/11/2016 tarihinde kabul edilen 6763 tarihli Kanunla, 6100 sayılı Hukuk Muhakemesi Kanununa eklenen Geçici 4. maddenin ikinci fıkrası uyarınca, incelenmek üzere Dairemize gönderilmiştir.

Direnme kararının Dairemizce incelenmesi üzerine; Dairemizce 06.02.2019 tarihli, 2018/1342 Esas, 2019/926 Karar sayılı ilamında davacı ve davalının anne kız olmaları, aynı evde yaşamaları nedeniyle belgenin bulunamayışının ve daha önce ibraz edilemeyişinin davacının kusurundan kaynaklanmadığı, davacının yargılamayı geciktirme amacını taşıdığının kabulünün, işin niteliği ve maddi olayın gelişimi itibariyle hayatın olağan akışına uygun düşmeyeceği, HMK’nin 145. maddesindeki istisnai durumun söz konusu olduğu gözetilerek; inanç sözleşmesi olarak ibraz edilen 03/02/2016 tarihli belgenin değerlendirilmesi, ondan sonra işin esasına yönelik bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmediği gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir. Ancak davacının dava dilekçesinde hiçbir delil bildirmediği, davacı vekili Av. ...'ın 06/06/2016 tarihli cevaba cevap dilekçesinde tapu kayıtlarına, nüfus kayıtlarına, tanık beyanına, keşif, bilirkişi, mahalli bilirkişi ve gerektiğinde her türlü hukuki delile dayandığı, dava dilekçesi ve cevaba cevap dilekçesinde istinaf aşamasında ileri sürülen belgeye dayanmadıkları gibi böyle bir belgenin olduğuna ancak ulaşamadıklarına ilişkin bir beyanda da bulunmadıkları anlaşılmaktadır. Ayrıca HMK'nın 145. maddesi yönünden yeni delil sunulmasının incelenmesinde; istinaf dilekçesinde belirtilen ve ek olarak sunulan "Taahhütname" başlıklı belgenin düzenlenme tarihinin 03/06/2016 tarihi olup, ... Barosuna kayıtlı Av. ... tarafından düzenlendiği ve birinci sayfasının alt tarafında imzaların hemen üst kısmında taahhütnamenin "... Hukuk & Danışmanlık" ofisinde Av. ... nezaretinde yapıldığı ve aleniyet göstermesi adına bir suretinin avukatın ofisinde saklanmasına karar verildiğinin yazılı olduğu görülmüştür. Av. ..., davacıyı eldeki davada temsil eden avukat olup, 03/05/2016 tarihinde dosyaya vekaletname sunmuş ve 06/06/2016 tarihli cevaba cevap dilekçesini dosyaya sunarak delillerini bildirmiştir. Ancak taahhütnameyi bizzat düzenlemiş olmasına yani böyle bir belgenin bulunduğunu bilmesine rağmen deliller arasında bu belgeyi bildirmemiş, bir sureti ofisinde saklı olması gereken bu belgenin var olduğu ancak ulaşılamadığını dahi ileri sürmemiştir. İstinaf dilekçesinde ise "Müvekkilinin mücbir sebepten ötürü" sunamadığından bahsetmesi yukarıda belirtilen durumu açıklar mahiyette değildir. Bu nedenlerle davacı vekilinin HMK’nın 145. maddesinin şartları oluşmadan sonradan delil sunması ya da kanun yoluna başvururken bu şekilde delili dilekçesine ekleyip vermesi kabul edilemeyeceği anlaşılmaktadır. Bozma kararımızın yanılgılı değerlendirmelere dayandığı ve ilk derece mahkemesinin direnme kararının yerinde olduğu anlaşılmıştır.

Açıklanan nedenlerle ilk derece mahkemesinin direnme kararı onanmalıdır.

SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, yukarıda açıklanan nedenlerle direnme kararının ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edene yükletilmesine, 11.02.2020 tarihinde oybirliği ile kesın olarak karar verildi.